Beni çobana verdiniz
On bin liramı yediniz
Günahıma girdiniz
Yorgan yastık çul hasır
Yatılmaz huşur huşur
Karyolada yatak hazır
Şu Niksar’a varsalar
Öğretmeni bulsalar
Şu halimi deseler
Çobana verdin gördün mü?
On bini yedin doydun mu?
Kana kana uydun mu?
Abum abum gız abum
Sebebim sensin abum
Gözün kör olsun abum
ABUM ABUM TÜRKÜSÜ (ÖĞRETMENE VARAMADIM)
Yıl 1964 İlçemizin Hatipli Köyü’nde orta boylu, siyah gözlü, güzel bir kız yaşamaktadır. Bu kız, daha küçük yaşlarda öğretmene varma özlemiyle yetiştirilmiştir. Annesi, çocuğunu; “ A benim öğretmene layık kızım, seni öğretmene vereceğim…” gibi sözlerle yönlendirmektedir. Ancak, kız büyüyüp gelinlik çağına gelince köyün zenginlerinden birinin çobanlık yapan oğluna nişanlanır. Aynı zamanda köyde öğretmen okulunu bitiren bir genç de bulunmaktadır. Kız bu gence sevdalıdır. Bu sevda yüzünden nişanlısından ayrılır. Fakat bu kez de öğretmenin babası, oğlunu köy kızıyla evlendirmek istemez; çünkü oğlunu şehir kızıyla evlendireceğine yemin etmiştir.
İlk kısmeti çoban olan genç kız, ailesi tarafından aynı köyde bir başka çobanla evlendirilmek istenir. Düğün hazırlıkları başlar. Düğün günü gelir çatar. Kız başı yıkanır. Âdet gereğince başı yıkanan kız, köyün çevresinde gezdirilir. Bu gezi sırasında gelinin mani söylemesi gerekir. Kız öğretmene sevdalı olduğu için mani yerine sevdasını şu türküyle dile getirir.
“Öğretmene varamadım
Naylon çorap giyemedim
Karyolada yatamadım
Abum abum gız abum…”
Bu hüzünlü ağlayıştan çok etkilenen zurnacı Çakır Usta, öğretmen türküsünü yakar. Türkü Çakır Usta aracılığıyla çevre köylerde söylenmeye başlar.