· Çevrimiçi Ziyaretçiler: 1
· Çevrimiçi Üyeler: 0
· Toplam Üye Sayısı: 16
· En Yeni Üye: akalkukost
|
|
ATEŞ ÜSTÜNDE YÜRÜDÜM
Söz : Naci KAYNAR
Müzik: Hamdi TANSES
Ateş üstünde yürüdüm
Prangalar düğüm düğüm
Göklere savruldu külüm
Kaldım tutsak ateşlerde
Kızgın kora düştü tenim
Koca bir ömrü tükettim
Uçtu gitti umutlarım
Kaldım tutsak ateşlerde
Duman dumandı küllerim
Alev alevdi hem kızgın
Sarardı soldu güllerim
Kaldım tutsak ateşlerde
Madımak aldı küllerim
Pir Sultan tuttu ellerim
Bağladılar hem dillerim
Kaldım tutsak ateşlerde
“ATEŞ ÜSTÜNDE YÜRÜDÜM” TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ ve SİVAS KATLİAMI
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta 37 canın, 35 aydın ve güzel insanın İslamlık uğruna didi diri yakıldığı gündür. Din adına yapılan bu eylem insanlık tarihinin en acı ve en utanç verici olaylarından biridir. 20. yüzyılın sonlarında insanları kendi inançlarına aykırıdır diye diri diri yakmak, bir millet için ve bir din için tarihte eşine rastlanmayan büyük bir yüz karasıdır. Daha önemli ve acı olanı, bu korkunç olay karşısında devletin kayıtsızlığı ve takındığı tavırdır. Devlet açıkça bu şeriatçı ayaklanmayı himaye etmiş, eli kanlı bu yobaz sürüsü yerine; Pir Sultan şenliklerine katılanları ve katliamda ölen aydınları suçlu ilan etmiştir. Bu katliam, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tüm kurumlarıyla ortadan kaldırmaya yönelik bir eylemdir. Katliam sırasında atılan sloganlardan bu açıkça anlaşılmaktadır. Atılan sloganlardan birkaçını aynen aktarıyorum.
“Laiklik gidecek, şeriat gelecek”
“Şeriatçı devlet kurulsun!”
“Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak”
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Tansu Çiller’in olay sonrası yaptıkları açıklamalar birer ibret vesikası olarak tarihteki yerini almıştır. Sayın Demirel “ Olay münferittir, ağır tahrik var, bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş, güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır. Ortada halkla halkın çatışması yok, halkla güvenlik kuvvetlerinin çatışması yok, bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı var.” Sayın Demirel katilleri halk olarak niteliyor ve katillere dokunulmamasını istiyor. Ve olay otelin yakılması derken katliamı önemsemeyen ve küçümseyen bir söylemi var, sanki can kaybı elektrik kontağından çıkan bir yangından dolayıymış gibi… Devletin tutumu net: KATİLLERE DOKUNULMASIN
Katliam akşamı Başbakan Tansu Çiller katliamı değerlendiriyor. Büyük bir vurdumduymazlık ve ısrarla “ Katillere bir şey olmadığını” dile getiriyor. “ Otel etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir zarar gelmemiştir. Onlardan ölen ve yaralanan da yoktur. Dolayısıyla olay bir otelin yakılması ve içinde bulunan vatandaşlarımızın ölmesi ile ortaya çıkmıştır.” Allah aşkına bu sözlerde mantıklı tek bir yan var mı? Bu açıklamalar devletin katliamındaki rolünü anlatmaktan başka bir şey değildir. Otelin dışındaki “ vatandaşlara” yani canilere bir şey olmamıştır, demek, katilleri koruduk teşvik ettik, demek değil midir?
Sivas can kırımının faturası ısrarla Aziz Nesin’e çıkarılmak istenmiş, Sivas halkının Aziz Nesin’in konuşması sonrasında tahrike kapılarak bu olayların meydana geldiği öne sürülmüştür. Aziz Nesin 1 Temmuz Perşembe günü konuşmuş, ama olaylar 2 Temmuz Cuma namazı çıkışından sonra başlamıştır. Konuşmada tahrik söz konusu olsa idi, olayların Aziz Nesin’in konuşması sırasında başlamış olması gerekirdi. Olayların gerçek sahibi yapılan inceleme, Meclis araştırmaları ve adil olmasa bile yargı aşamasında ortaya çıkmıştır. Bu eylem tam aksine aylar önceden hazırlanan bilinçli, planlı bir eylemdir. Katliamdan 15 gün önce “ İslam’a Yapılan Saldırılara İzin Vermeyelim” başlıklı ve Türkiyeli Müslümanlar imzalı bir bildiri Sivas’ta yaygın olarak dağıtılmış, bu bildiriyle Banazlar katliama hazırlanmıştır. Bu hazırlıklar yapılırken henüz ortada ne Aziz Nesin var ne de tahrik edici konuşması. Sivas’ta yayımlanan yerel gazeteler katliam öncesi ve sonrası tutumlarıyla olayda etkinlikle yer alıyor. Refah’ın gayri resmi yayın organı Bizim Sivas, Hakikat, Hürdoğan gazetelerinin bir haftalık yayınları incelendiğinde bunların gazete değil, eylem bildirileri, katliam çağırıcıları açıkça görülmektedir. 2 Temmuz’da tüm eylemcilerin ellerinde bulunan bu katliam şifreli bildiri polisin dahi dağıtmış olduğu tespit edilmiştir. “ Sivaslı Müslümanları” eyleme çağıran bu bildirilerin yayımlanmak üzere yerel gazetelere Sivas Emniyet Müdürlüğü’nün 23 85 37 nolu faksından gönderildiği Meclis Araştırma Komisyonu raporunda yer almıştır. Olay bu kadar açık ve nettir.
Pir Sultan’lara tahammül edemeyen felsefe Pir Sultan’ı anmaya gelenlere de tahammül edememiştir.
Pir Sultan bir daha haklı çıkmıştır.
“ Kırklar ile yedik içtik
Kaynayıp sohbete coştuk
Yetmiş yıl küre de piştik
Daha çiğsin yan dediler”
Ve bu ülke aydınları asırlardır zulme, zindana, ölüme ve ateşe rağmen karanlıkları aydınlatmaya devam ediyor. Bu aydınlanma sonsuza kadar da devam edecektir. Yeter ki Hallacı Mansurlar, Nesimiler, Bedrettinler, Pir Sultanlar, Kubilaylar ve Sivaslar unutulmasın. Çağdaş uygarlığın habercisi Giordano Bruno’yu diri diri Sivas ateşi gibi bir ateş yakmıştı. Ortaçağ Avrupa’sında bu yakışları nasıl unuturuz? Sivas katliamında yaşamını yitirenleri nasıl unuturuz? Edebiyatımızın karıncası, 67 yıllık ömre 70 kitap sığdıran Asım Bezirci’yi,
“ Gördüm yaşarken ölümü
Ördüm de ilmek ilmek
Sırtıma giyemedim ölümü” diyen Metin Altıok’u
“ Çünki beyaz bir gemidir
Ölüm.
Siyah denizlerin hep
Çağırdığı
Batık bir gemi
Sönmüş yıldızlar gibidir
Yitik adreslere benzer
Ölüm
Yanık otlar gibi”
Yanık otlar gibi kavrulacağını hissederek bu şiiri yazan Behçet Aysan’ı nasıl unuturuz?
“ Öldüğümde
Doğduğum yere gidiyorum
Yıllarca süren bir hasret ve
Bilinmezliği
İşte böylesine yeniyorum” diyen Uğur Kaynar’ı nasıl unuturuz? Sivas Madımak cehenneminde ölümünden birkaç dakika önce eline geçirdiği peçeteye yazdığı bu şiirle Uğur Kaynar karanlıkların bilinmezliğini işte böylesine yeniyor.
Karanlıklara inat alevlerle sevişerek işte böylesine öleceğini çok iyi bilen Uğur yıllar önce de şu dizeleri kaleme alıyor.
GÜNEŞİN ALTINDA ÖLMEK
Ölüm aramızda geçinip giden
Zavallı yıllar gibi
Hem bizimle
Hem bizden biri değil
Sanki seninle var oldukça yaşayan bende
Sokağımın yangınına ateşle koşan kız
Güzeller güzeli Neslime
İyi bak
Kıvamıdır
İyi bak kırmızı şarap renkli akşamlarına
Ben akşamına az buçuk kalayken
Az buçuk belasıyken başın
Tam zamanıyken
Şiirden ölen bir şairin
Son bahanesi gibi
Bir bahane bul kendine
En azından öp beni
Evet Uğur’un ağabeyi olarak ben de bir bahane bulup, bir ölüm bahanesi bulup Uğur’u öpüyorum, ama kavrulmuş otlar gibi yanık, ama gülümseyen beyaz bir ölüm.
“BEN BİLİNEN TÜRKÜLERİ SÖYLEMEM” diyor Uğur.
Dinle Karacaoğlan’ım
Dinle geceyi
Ben bilinen türküleri söylemem
Bilirsin ki
Kırk felekte kırk yara
Göbeğin yeni kesmiş bir çocuk
Kırkı ne zaman ola
Yunus Emre
Şeyhim Bedrettin
Pir’im Pir Sultan’ım
Bırak beni
Darağacında tomurcuğa durayım
Çiçeğine çatlamazsam
Ateşine yanayım
Dizenin eşiğine sözün beşiğine
Sazın tellerine konuk olayım
Bu yüreği aynı dala asmışlar
Sözümüzü ortasına kesmişler
Gün ola
Devine zaman
Söz cılgaya
Hırka sırta sarına
Haydi çiçek dağına
Gül şafağına
Uğur’un yaşamda ve ölümde ayrılmadığı arkadaşı, yoldaşı ve mezardaşı Erdal Ayrancı şu dizelerle ölümü karşılıyor.
“ Düşerse kanımın bir damlası yere
Bilsinler ki
Orada kırmızı yediveren gülleri açacak
Ve bülbüller ağıt yakacak ölüme”
Ölümü Madımak cehenneminde mızıkasıyla karşılayan “Deli çocuk” Asaf Koçak. Çerkes Karadağ; Asaf Koçak’ı şöyle tanımlıyor:
“ O kimi zaman Karika-turist
Kimi zaman Karika-terörist
Bazen Karika-sofist
Fakat en çok Karikatüristtir
Katkısız, koşulsuz,öfkeli ve özverili”
Büyük hal ozanı Nesimi Çimen’i, Muhlis Akarsu’yu unutmak mümkün mü? Hüseyin Aşkın Muhlis Akarsu’nun ardından;
“ Madımak’ta ateş göze gerilir
37 Canım birden alınır
Pir Sultanlar ölür, ölür dirilir
Katip arzuhalim yaz yâre böyle” diyecektir.
Hasret Gültekin
“Ne ararsan kendinde ara” felsefesinden yola çıkan Hasret Gültekin “ Ne ararsak Anadoluda bulacağız” diyen Anadolu aydınlanmasının ışıklarından biridir.
Muammer Çiçek
Muammer Çiçek’te kavrularak öleceğini hissedenlerden.
“Soğuk ölümün
Pençeleri geziyor üzerimde
Kıyıya vurmuş
Baygın bir balık gibi
Ayılıp
Çırpınmaya başlıyorum
Korkuyorum beni kavuracağından
Güneşin
Çırpınıyorum ateş kumlarda
Yaşamak için
Ulaşmak istiyorum delice
Suya, nefesime ve kendime”
İnci Türk
Kendi ölüm fermanını asar gibi panosuna astığı Lorca’nın şiiri İnci Türk’ü alıp Madımak Oteli’nin balkonuna götürüyor.
“Ölürsem
Açık bırakın balkonu
Çocuk portakal yer
Balkonumdan görürüm onu
Orakçı ekin biçer
Balkonumdan duyarım onu
Ölürsem
Açık bırakın balkonumu”
Madımak katliamının yıl dönümünde katledilen 35 aydınımızı anıyor, eli kanlı Sivas’ı lanetliyorum. Güzel ülkemizin güzel insanlarını hoşgörü, barış ve mutluluk içinde, gönül gönüle birlikte yaşamaya davet ediyor; Sivaslar bir daha yaşanmasın istiyorum. Alevisi ve Sunisiyle, Hıristiyan ve ateistiyle birlikte Yunusça “Gelin canlar bir olalım” diyorum.
Öykü yazarı Naci KAYNAR
Not: Hamdi TANSES’in Öyküleriyle HALK TÜRKÜLERİ adlı kitabından alınmıştır. |
Yorum göndermek için lütfen üye girişi yapın.
|
|
Sadece üyeler oylayabilir.
Lütfen Üye olun ya da Üye girişi yapın.
Henüz bir oylama yapılmamış.
|
|
|
Mesaj göndermeniz için üye olmanız gerekmektedir.
|
|