ÖYKÜLERİYLE
HALK TÜRKÜLERİ
(NOTALI)

Yazarı : Hamdi TANSES
(Müzisyen - Ses Sanatkârı - Yazar - Müzik
Öğretmeni - Makina Mühendisi)

ÖYKÜLERİYLE
HALK TÜRKÜLERİ
(NOTALARI VE SÖZLERİYLE BİRLİKTE)
(SAY Yayınları, İst./2005, 480 sh. ve ÖNEL Yayınevi, Türkçe - 317 sh., Kuşe, Almanya, 1997.)

    

HAMDİ TANSES
BİR TÜRKÜ SEVDALISI

            Köln Radyosu Türkçe Yayın Yönetmeni olduğum yıllarda kulağım hep radyonun dışında nitelikli seslerde ve yorumlarda olmuştur. Özellikle uydu anten henüz yokken, Almanya'daki Türkler'in günlük haber, iletişim, bilgilenme ve eğlenme olanağıydı. Köln Radyosu, neredeyse bir tekel olmuştu. Bu, ama bize daha büyük bir sorumluluk ve görev yüklüyordu. Hiçbirimiz müzik eğitimi almamıştık, ama her birimiz müzik dinleyicisiydik.

            Kendi adıma, bir yandan tekses ve tekdüze türküleri, şarkıları kanıksamışken, öte yandan Ruhi Su gibi, birkaç ustanın yeni yorumlarıyla, özellikle türkü kaynağının günümüz kentleşmesinde ve kalabalıklaşmasında yeterince bilinmediği, tanınmadığı kanım da gittikçe güçleniyordu. Türkü kaynağının aslına ulaşmak bende meraktan öteye bir Özkültür Arayışı'na dönüştü.

Öyküleriyle Halk Türküleri

Hamdi TANSES

ÖYKÜLERİYLE HALK TÜRKÜLERİ

       Türküler, yıllara meydan okuyan anıtlar gibi dimdik ayakta... Zamanla eskimeleri mümkün mü? Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan muhteşem bir kültürü özetliyorlar. Nice aşkları, nice acıları dile getiriyorlar. Hemen hemen hepsinin köklü, çarpıcı, hattâ bazen hayli acıklı hikâyeleri var. Türkülerle bu kadar içli dışlı olduğumuz, ağzımızdan düşürmediğimiz halde, ne yazık ki bilmiyoruz, hangi gerekçeyle üretildiklerini ve nasıl anonimleştiklerini... Ömrünü türküye adayan, türkünün gücünü gurbet ellerde de duyurmayı görev edinen Kültür Araştırmacısı Hamdi TANSES, bu boşluğu, elinizde tuttuğunuz bu kitapla dolduruyor.

       "... bu arkadaş tam bir türkü sevdalısı, türkülere vurgun bir Anadolu sanatçısı. Hem de dört dörtlük. Anadolu'yu karış karış gezip araştırıyor, türküleri kaynağından günyüzüne çıkarıyor, onları dağarcığımıza kazandırıyor, çoğunu kendi yorumluyor ve yayınlıyor. Bu kadarla da kalmıyor. Yeni türküler yakıyor, eskilerin ve yenilerin, gelenekten gelenleri ve kendi türkülerini yalnız ses değil, kitaplara da kaydediyor. Onların notalarını, öykülerini, özellik ve niteliklerini yazıyor, açıklıyor."

                                                Yüksel Pazarkaya

Yüksel PAZARKAYA, eşi İnci Hanım ve Dostlarıyla...

Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            Günün birinde elime Hamdi TANSES'ten bir kayıt bandı geldi. Dinledim ve aynı gün yayına koydum. Kaynağa giden bir kol, aslının yorumu ve özgün bir ses. Meraklandım. Kimdi bu Hamdi TANSES? Daha başka kayıtlarını, kasetlerini, disklerini edinerek dinledim ve radyoda yayınladım. Türküseverler de radyodan dinleyince, sevdiler, Tanses hakkında meraklı sorular yönelttiler.

            Baktım ki, bu arkadaş tam bir türkü sevdalısı, türkülere vurgun bir Anadolu sanatçısı. Hem de dört dörtlük. Anadolu'yu karış karış gezip araştırıyor, türküleri kaynağından günyüzüne çıkarıyor, onları dağarcığımıza kazandırıyor, çoğunu kendi yorumluyor ve yayınlıyor. Bu kadarla da kalmıyor. Yeni türküler yakıyor, eskilerin ve yenilerin, gelenekten gelenleri ve kendi türkülerini yalnız ses değil, kitaplara kaydediyor. Onların notalarını, öykülerini, özellik ve niteliklerini yazıyor, açıklıyor.

            Yalnız yetişkinlere değil, belki onlardan daha fazla genç kuşaklara türkü bilgisini ve bilincini aşılıyor. Kısacası çok önemli, çok büyük işler yapıyor. Ama sanki su içiyor, havayı soluyor gibi yapıyor bütün bu işleri, sanki bütün bu işler son kerte doğalmış, kolaymış, kendiliğinden oluyormuş gibi alçakgönüllü.

Sanatçımızın Çocuklara Yönelik Aktiviteleri de Hatırı Sayılır Düzeydedir.

Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            Alçakgönüllü olmak, ama -bunu uzayıp giden yaşam deneyimim yeterinden fazla kanıtladı bana - işinin uzmanı ve ustası olmayı, engin bilgi ve yorulmak bilmeyen çalışkanlığı gerektiriyor. Bunların hepsi var Hamdi TANSES'te. O bir türkü tutkunu, türkü âşığı, ama bencil değil. O zengin kaynağa hepimizi, özellikle genç kuşakları götürüyor. Bizi öz kültürümüzle bütünleştiriyor, kimliğimizi, benliğimizi kavramamızı ve kendimize güveni besliyor.

            Bütün bunları yapmasının başlıca iki nedeni, iki gerekçesi var. Birincisi, Anadolu'nun, belki de Dünya'nın başka hiçbir ülkesinde, hiçbir yöresinde ve hiçbir dilinde görülmeyen türkü zenginliği. Bir anlamda Türk ile türkünün özdeşliği. Türkü, bizim kimliğimizin temel direklerinden biridir. Türküler Var adlı türküsünde Hamdi TANSES bunu çok güzel dile getiriyor :

Hamdi TANSES, Fakir BAYKURT ve Dostlarıyla...

Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            İlden ile dilden dile
            Gönüllerde türküler var
            Deyişlerde semahlarda
            Telden tele türküler var

Kırk bin yıldır yer altında
Yunus'unda, Köroğlu'nda
Karacaoğlan Pir Sultan'da
Dar altında türküler var...

            İkinci gerekçe, türkülerin kimliğimizle bağına ilişkin doğrudan, yani türkülerin insan kimliğiyle özdeşliğine. Bunu da yine Hamdi TANSES, en güzel biçimde kendisi dile getiriyor :

            "Türküler Anadolu insanı ile yoğrulup bütünleşen, toplumsal barışın en önemli ve insanlar arası ilişkilerin en sağlam köprüsüdür. Özgürlüğün, barışın, hoşgörü ve sevginin en önemli temel taşlarından biridir."

            Birinci gerekçe ne denli yerel, Anadolulu ve ulusalsa, ikinci gerekçe de en az o denli evrensel ve insanlık değeridir. Özgürlük, barış, hoşgörü ve sevgi, insanlığın yöneldiği ve yönelmesi gereken değişmez değerler. Ama aynı değerler, türkü yakan, türkülerinde insanın bin bir halini dile getiren, özgürlük, barış, hoşgörü ve sevgi, diyen Anadolu insanının yüzyıllardan beri benliğini ve kimliğini yoğurmuş ve yoğuruyor. Bu anlamda Anadolu insanı, evrenseli özünde taşır ve bu özü özellikle son dönemlerde sazıyla, sözüyle, türküsüyle, deyişiyle, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, Dünya'nın dört bir köşesine taşımaktadır.

            Bağnaz olan, türkü bilmez, türkü söylemez, hiç mi hiç türkü yakmaz. Türküden, türküdeki barışçı, hoşgörülü insandan ürker, özgürlükten, sevgiden korkar.

Hamdi TANSES

 

            Hamdi TANSES, usanmak, yorulmak bilmez çalışma ve çabasıyla aynı zamanda türkülerin gücünü bağnazlığın ve softalığın karşısına diker.

            İşte bütün bu nedenlerden ötürü türkü ustası Hamdi TANSES'in alan çalışmalarını, sazını, sesini, yorumunu ve kendi özgün türkülerini seviyorum. Aklına, yüreğine, ellerine, dillerine sağlık!

                                                                                                          Gökçeada, Ağustos 2003
                                                                             
Yüksel Pazarkaya
 

HALK MÜZİĞİ ve HALK ÇALGILARI

            İlk insan topluluklarından bugüne kadar sayısız uygarlıklara can veren Anadolu toprağı yeryüzünün en bereketli topraklarından birisidir. Bu topraklarda sayısız devlet kurulmuş, nice sanat eserleri yaratılmış, sevgiler, ihanetler, dostluklar, zulümler, zaferler ve yenilgiler yaşanmıştır.

         

            Tarihten bize kalan uygarlık ürünleri açısından çok büyük önem taşıyan Anadolu'da halk müziğimiz ve halk çalgılarımızın tarihsel gelişimi hemen hemen hiç araştırılmamıştır. Yapılan üstünkörü değerlendirmeler ise, Türk Halk Müziği'nin Arap ve İran müzik kültüründen farklı olmadığını, bu müzik kültürlerinin özelliklerini taşıdığını söylemekle yetinmiştir. Oysa başka kaynaklar başka şeyler de söylüyor.

Hamdi TANSES'in Enstrüman Koleksiyonundan Bazıları.
  
Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            Türk Halk Müziği ve çalgıları hakkında bulunan belgeler, Osmanlı Macar Savaşları'na kadar gidiyor. 16., 17. yüzyıllarda Anadolu halk ozanları Macaristan'da kent kent, köy köy dolaşıp türkülerini bağlama eşliğinde okurlardı. Aynı tarihlerde davul, zurna ve Osmanlı Mehter Takımı'nda bulunan diğer çalgılar Macaristan ve öteki Avrupa ülkelerinde kullanılmaya başlamıştı. 1620 yılından itibaren Türk davulu Avrupa'nın bütün orkestralarında yer almıştır. Türkülerimizi derleme ve notaya alma çalışmalarının tarihi ise çok yenidir. Bu konuda ilk yazı 1915 yılında Musa Süreyya Bey tarafından Yeni Mecmua'da yayımlanmış, ilk derlemeler ise 1920'de başlamıştır. 1926 yılından itibaren Anadolu'nun çeşitli yörelerinde derleme gezileri yapılmaya başlandı. Yusuf Ziya Demirci, Rauf Yekta, Ferruh Arsunar, Mahmut Ragıp Gazimihal, Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken, Ferit Alnar, Necil Kazım, Ulvi Cemil ve diğer değerli müzisyen ve derlemeciler tarafından çok sayıda türkü derlendi ve notaya alındı. Daha sonraları bu kervana niceleri katıldı.

    

            Halk türküleri derleme işi kolay bir iş değildir. Tam tersine zahmetli, yorucu, ama bir o kadar da zevklidir.

            En önemlisi gelecek kuşaklara aktarılacak kültür mirasının vazgeçilmez bir parçasıdır. Halkın türküleri derlenmeden halkın kültürü geleceğe kalmaz.

            Bu uğurda emek harcayanlara, yorulup ter dökenlere saygı, borcumuzdur.

            Ödemeden geçemeyiz.

            Borcu ödemenin bir yolu da bu işe gönül vermek, onlar gibi yorulmak, onlar gibi sevgiyle yöre yöre, kent kent, köy köy gezmektir.

                                                                                       Hamdi Tanses
                                                                      
Pano Dergisi - Duisburg 1990

"GÖÇ DESTANI" TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ
Söz ve Müzik : Hamdi TANSES

           İkinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Almanya, altı milyondan fazla iş yapacak yaşta gencini bu savaşta yitirdi. Yaralı ve sakat kalanların sayısı ise hiç belli değil. Çoğu da uzaklarda tutsak kaldı..

            Savaş sona ermişti ermesine, ama iş gücü kalmamıştı. Fabrikalar yıkılmış, her taraf harabeye dönmüştü. Yaşanacak gibi değildi. Fabrikaları onarmak, yıkıntıları kaldırmak onların tek başlarına yapacağı bir iş değildi. Denedilerse de başaramadılar. Yabancı işçilere ihtiyaçları vardı. Türkiye den önce İtalya, Yunanistan, Yugoslavya ve İspanya'dan işçiler getirdiler. Gene de açıklarını kapatamadılar.

GÖÇ DESTANI

Öyküleriyle Halk Türküleri - Sayfa 37 - 40.

           30 Ekim 1961 yılında o zamanın çalışma bakanı Prof. Cahit Takasla ilk sözleşmeyi Almanlar, Türkiye'de imzaladılar. Kısa zamanda yüz binler milyon oldu. 1973 yılına kadar bu işçi akımı sürüp gitti. Bu tarihlerde bunalıma giren Almanya, Türkiye'den işçi almayı bu tarihten sonra durdurdu. Durdurdu durdurmasına, ama başarılı olamadı. Bu akın açık ve kapalı yollardan devam etti.

            Trenler, uçaklar dolusu insan, Anadolu'nun her köşesinden yola çıkmıştı. Baştan ayağa kadar doktor kontrolünden geçtiler. Sağlam raporu alıp Sirkeci Garı'ndan trene bindiler. Davul ve zurna ile uğurlandılar. Almanya'da da törenlerle karşılandılar. Almanya'ya giden ilk kafilenin içerisinde Ünye'nin bir köyünden Yanık Ali diye bir genç de vardır. Boyu poşu yerinde, tuttuğunu koparan bir genç olmuştur artık. Kapı komşusu bir kıza tutulur. Kızın ailesinin maddî durumu iyidir. Yanık Ali ise köyde çobanlık yapmaktadır. Bahar köyün en güzel kızı olarak bilinmektedir. Beyler, ağalar istese de kızın gönlü Yanık Ali'dedir. Gizli gizli buluşmaktadırlar. Ama buna rağmen bir türlü birleşemezler. Çünkü aradaki fark çok büyüktür.

Müzisyenimizin Bir Gençlik ve Ortaokul Çamlık Hâtırası
  
Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            İnsanın yüreğine bir ateş düşmeye dursun, yüreğe sevda yerleşince ömür boyu yanıp tutuşsa devam eder. Yanık Ali'nin elinde kavalından başka hiçbir sermayesi yoktur. Anası da babası da ırgatlık etmişler ve bu Dünya'dan göçüp gitmişlerdir. Ali'nin adı da bu olaydan ötürü Yanık Ali olarak halkın dilinde ünlenmiştir. Bu sıra Almanya'ya gitmek için bir arkadaşının tavsiyesi üzerine İş ve İşçi Bulma Kurumu'na yazılır. Kısa zamanda gitme izni çıkar, ilk Almanya kafilesindedir artık. Ali'nin köyden ayrılmasına en çok üzülen onun çok sevdiği, fakat bir türlü birleşemediği Bahar'ıdır. İçine gömmek zorunda kalmıştır tüm sevdasını. Bahar, Ali'ye hâtıra olarak kendi eliyle işlediği bir ipek mendili verir. Ali'yi uğurlamıştır uğurlamasına, ama sevda yüreğinde bir ateş gibi yanmaktadır ve bu ateş onu orada küle döndürmüştür.

            Yanık Ali, Almanya'nın en büyük kömür havzalarına sahip Ruhr Bölgesi'nde bir şehre gelir ve orda bir kömür ocağında binlerce metre yer altında işe başlar. Gece gündüz demeden çalışmaktadır. Para biriktirmeye başlamıştır artık. Aklında fikrinde, aşında ve suyunda hep o vardır, o Bahar'dır. Beş yıl boyunca binlerce metre yerin dibinde devam eder çalışmaya. Ve artık izine gitme zamanı gelmiştir onun için. Yıllar sonra aklında hep Bahar'ı düşünerek ve onu görmeyi arzu ederek geç de olsa izine gitmek için yola çıkar. Yolda Yanık Ali çok feci bir kaza geçirir ve aylarca komada kalır. Kolları ve bacakları kırılmıştır. Uzun süre Almanya'da bir hastanede tedavi görür. Bu haber köye ulaşmıştır artık. Yanık Ali'nin elinin ayağının tutmayacağı da köye yayılmıştır. Bunu duyan Bahar'ın ailesi Bahar'ı, onun gönlü olmadığı halde köyden başka biriyle evlendirir. Bu evlilik Bahar'a mutluluk getirmez ve sonuçta kara sevdaya tutularak veremden ölür.

   Karlı dağların başından
   Yaylalardan ovalardan
   Ayrılıp karasabandan
   Göç eyledik Almanya'ya

   Almanya'ya Almanya'ya
   Niye geldik Almanya'ya

   Zonguldak'tan Kütahya'dan
   Ankara'dan İstanbul'dan
   Tarlalardan fabrikadan
   Göç eyledik Almanya'ya

   Almanya'ya Almanya'ya
   Niye geldik Almanya'ya

   Sapa sağlam rapor aldık
   Türlü hayâllere daldık
   Düğün bayram karşılandık
   Göç eyledik Almanya'ya

   Almanya'ya Almanya'ya
   Niye geldik Almanya'ya

   Yer altında kömür olduk
   Yollar yaptık köprü kurduk
   TANSES'im der hurda olduk
   Göç eyledik Almanya'ya

   Almanya'ya Almanya'ya
   Niye geldik Almanya'ya

            Ali ise Bahar'ın evlendiğini ve daha sonra da veremden öldüğünü duyunca deli divane olur. Artık çalışacak güçte değildir. Ara sıra çalışmayı denese de başarılı olmaz. Sonuçta tek başına kaldığı bir evde hayatına son verir. Geriye başucunda Bahar'ın ona sevdasını ifade ettiği ipek mendil kalmıştır.

Hamdi TANSES Gençlik Arkadaşı Zülfü LİVANELİ'yle Bir Konserde (Almanya 1983)...
  
Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

"ÜNYE'DEN ÇIKTIM" TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ
Yöre : Ordu - Ünye, Kaynak Kişi : Fethi Gençalioğlu
Derleyen : Hamdi TANSES

            Doğanın o muhteşem renklerinin arasından dağlar ovalar aşarak, kıvrıla kıvrıla, bazen sakin, bazen coşup kükreyerek, Akkuş İlçesi'nin en doruk dağlarından birinden doğup Ünye'de denize ulaşır Cevizdere suları. Bundan kırk yıl öncesine kadar bu akarsuyun etrafı asırlık ceviz ağaçlarıyla doluydu. Bu ağaçlar bir anda kesilerek yurtdışına satıldı.

            Cevizdere öyle sanıldığı gibi küçük bir dere değildir. Doğduğu yerden ulaştığı yere kadar akışının simgesi olarak sert kayalar parçalar. Dereköy'de Kazankaya Şelalesi'ni oluşturur. Bu şelale Ünye'de görülmesi gereken çok önemli bir doğa harikasıdır.

           "Ünye'den çıktım da başım selâmet" türküsünün öyküsünün başladığı bu yer doğanın bin bir renkleriyle bezelidir. Türkümüz yürekleri yakar. Dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelir. Sevgili büyüğüm, ilham kaynağım Fethi Gençalioğlu'na bu türküyü bana verip teybime okuduğu için sonsuz sevgilerimi sunmayı bir borç bilirim.

            Vakti zamanında Ünye'nin bir köyünde bir ağa yaşar. Bu ağa başka ağalara benzemez. İçi insan sevgisiyle dolu ve iyilik severdir. Yörede herkes tarafından çok sevilir.

ÜNYE'DEN ÇIKTIM DA BAŞIM SELÂMET

Öyküleriyle Halk Türküleri - Sayfa 151 - 153.

            Ağanın nazlı mı nazlı, güzel mi güzel, yürekler hoplatan, tüm genç delikanlıları kendine hayran bırakan bir kızı vardır. Başka çocuğu yoktur. Ağa kızını mert ve yiğit bir delikanlı ile baş göz etmek ister. Onun gönlünde olan iyi bir delikanlıyı yanına içgüveysi almaktır.

           Günün birinde Ünye'de büyük bir at yarışı yapılır. Bu etkinlikte ağa ve kızı da vardır. Heyecanla izlerler. Yarışmanın birincisi Mustafa adında uzun boylu, karayağız, sırım gibi bir delikanlıdır. Ata binmede onun üzerine yoktur. Ağa ve kızı Genç Mustafa'ya hayran kalırlar. Kızın gönlü o an yanmaya başlar. Mustafa'ya abayı yakar. Bu güzel kız bir bahane ile Mustafa ile buluşurlar. Dedikodular dilden dile dolaşmaya başlar. Bu sevda günden güne kıvılcımlanır. Sonunda bu iki genç evlenirler. Muhteşem bir düğün yapılır. Mustafa, ağanın yanına içgüveysi olur.

            Mustafa'yı çevrenin bazı gençleri çekemezler. Ağanın kızını aldığı için ona hasım kesilirler. Mustafa bunların hiçbirisinden korkmaz, önemsemez. "Su uyur düşman uyumaz" derler ya, öyle de olur. İçağasıoğlu Mustafa o zaman Fatsa'da bulunan kız kardeşinin yanına atıyla giderken, Cevizdere semtinde pusuya düşürülerek öldürülür. Böylece bu acıklı ağıt yakılır.

Öyküleriyle Halk Türküleri - Sayfa 151 - 153.
  
Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            Bu türküyü canlı olarak http://www.youtube.com/watch?v=mgdX3JCI85E adresinden izlemeniz ve dinlemeniz mümkündür.

"MAPUSHANE" TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ
Söz ve Müzik : Hamdi TANSES

           Tarih 18 Temmuz 1980. İstanbul - Sirkeci otobüs durağında, Tıp Fakültesi'nin son sınıfında okuyan arkadaşım Cevat Türk ile beraberiz. Kocamustafa Paşa otobüsünü beklemekteyiz. O an iskeleye Harem'den gelen bir feribot yaklaştı. Feribottan inen bir grup insan "Tek yol devrim. Halka hürriyet" gibi sloganlar atarak, meydandan uzaklaştı. 10 dakika sonra polis ve asker her tarafı kuşattı. Biz de otobüse biniyorduk. Otobüs hareket etmek üzereyken durdurulduk. Ben o ara otobüsten inip, oradan uzaklaşmayı başardım. Arkadaşım otobüste kalmıştı. Herkesi birer birer arıyorlardı. Aradan epey zaman geçti. Arkadaşımın orada yalnız kalmasına gönlüm razı gelmedi. Dayanamadım onun yanına döndüm. Askerler ve polisler otobüsün çevresini daire içersine almışlardı. Beni de içeriye aldılar. Polis ve askerler, "Akşama Ünye'ye gideceğiz. Arkadaşımın babası Ünye'de cam ticareti yapıyor. Dükkânlarına cam çivisi aldı. Şu an elinde, isterseniz bakabilirsiniz." dedim. Hiç oralı olmadılar. Kaygılanma, biraz sonra ifadelerinizi alıp, hepinizi bırakacağız dediler. Otobüs hareket etti. Sirkeci Polis Karakolu'nun önünde bizi indirdiler. Tam seksen kişi vardık. Tıka basa bir salon bir odaya doldurulduk.

MAPUSHANE (MAPUSUN EDRAFI)
Söz ve Müzik : Hamdi TANSES

Öyküleriyle Halk Türküleri - Sayfa 168 - 170.

            "Bir grup aşırı solcu İstanbul'un ortasında güvenlik kuvvetleri tarafından yakalandı" diye haber radyo ve basından ânında Türkiye'nin her tarafından duyuldu. Hiçbir şeyden haberi bile olmayan bunca delikanlı ve genç kız, Almanya'dan, Anadolu'nun dört köşesinden İstanbul'a gezmeye ve iş aramaya gelip dolaşanlar. Birçoğu da İstanbul'da yaşayanlar.

            Haber duyulur duyulmaz karakol yakalananların yakınlarıyla dolmaya başladı. En az otuz kişi o an salıverildi. Bu haksız uygulama elbette büyük bir adaletsizlikti. Geriye kalanımız sabah olana kadar aç susuz bekletildik. Ne sorgu ne de sual soruldu bizlere. Öğlen olmak üzere iken bizi bir polis otobüsüne bindirip Selimiye Kışlası'na götürdüler. Kışlanın önünde saatlerce bekletildik. Bir haber yayılmaya başladı, o zamanın başbakanlarından Nihat Erim vuruldu diye. Akşam olmak üzere idi. Herkes korku ve üzüntü içinde beklemekte idi. İçimizden birkaçı yurtdışında işçi, birçoğumuz öğrenci ve memurduk. Hepimizin işi gücü vardı. Böylece bizi zor günlerin beklediğini sezmeye başladık.

            Akşamın alacakaranlığında bir askerî araba ile Metris'in önünde indirildik. Saatlerce de orada bekletildikten sonra tekrar arabaya bindirilip âdi suçluymuşuz gibi Sirkeci'deki İkinci Şube'ye götürüldük. Burada da diken üzerinde sabahladık, İkinci Şube'de geçen bir anımı hiç unutamam. Değerli insan, can dostum, tanınmış saz yapımcısı Ragıp Akdeniz ve eşi Sevim hanım o zor koşullar altında beni ziyârete gelmişlerdi.

   Mapusun edrafı yüksek duvarlar
   Duvarın ardında dağlar ovalar
   Yıkılsın kapılar açılsın yollar
   Mapusane seni bir gün yıkarlar
   Kazıp temeline bostan ekerler.

   Mapusun suları çağlayıp akmaz
   Yaralarım kanar doktorlar bakmaz
   Beklerim postayı mektubun çıkmaz
   Mapusane seni bir gün yıkarlar
   Kazıp temeline güller dikerler.

            İkinci Şube'de de sabah olmuştu. Gene yola koyulduk. Tekrar Metris'in yoluna koyulduk. Tam on altı gün sorgusuz burada bekletildik. Burada kaldığım ilk akşam elime bir bağlama verdiler. O an içimden gelen, o an yaktığım "MAPUSUN EDRAFI" uzun havasını söylemeye başladım. Askerler, subaylar ve diğer tutuklular çok etkilendiler. Çoklarının gözleri yaşlı idi. Uzun hava biter bitmez yanıma bir asker yaklaştı. "Abiciğim ben sizi tanıyorum, siz Hamdi TANSES'siniz." dedi. Bana gazete kâğıdına sarılı bir şey uzattı. Almak istemedimse de ısrarla verdi. Sana zarar gelmesin dedimse de ikna edemedim. "Ben Fatsalı'yım, önemli değil" dedi ve gitti. Zaten üzerim başım kir pas içinde, bit pire ile doluydu. Yaşamım boyu unutamadığım, beni çok etkileyen en önemli anılarımdan biri de bu. Sağ olsun bu temiz yürekli insan.

            On yedinci gün sonunda Selimiye Kışlası'na tekrar götürüldük. Kapkara fotoğraflarımız çekildi, parmak izlerimiz alındı. Kışlanın bodrum katındaki gün, Güneş görmeyen odalara üçer beşer dağıtıldık. Beni ve arkadaşım Cevat'ı tutuklu sendikacıların yanına verdiler. Küçük bir odada en az yirmi kişi. Tuvalet aynı odada, her taraf pislik içerisinde. Çok efkârlanmıştım. O an bir türkü tutturdum. Hekimoğlu diye...

Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım da narinim kendi neslime


Evlerinin önü arpa sergisi
Hekimoğlu İbrahim de narinim ayva sarısı

Hekimoğlu İbrahim taştan bakıyor
Elindeki martini de narinim canlar yakıyor

Konaklar yaptırdım hurma dalından
İçin döşedemedim de narinim acem şalından

Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu dediğinde narinim aslan yürekli

Konaklar yaptırdım döşedemedim
Ünye, Fatsa bir oldu da narinim baş edemedim

Hekimoğlu derler bir ufak uşak
Bir omuzdan bir omuza da narinim on arma fişek

Bugün günlerden pazardır Pazar
Çitlice muhtarı da narinim puşluklar düzer

Ünye, Fatsa arası ordu da kuruldu
Hekimoğlu İbrahim de narinim o da vuruldu.

HEKİMOĞLU Rolünde

Necmettin Şahin

            Demir kapıya bir asker dayandı. "Sesini kes yoksa ben kesmesini bilirim!" dedi. Sendikacılar sen söyle hiçbir şey olmaz dediler. Aradan zaman geçmişti. "Mapusun Edrafı" uzun havasını söylemeye başladım. Baktım ki askerler ağlıyor. Bu türkü onlara da dokunmuştu.

            Bir gün sonra ifadelerimiz alındı. Hiçbirinizin suçu yok, serbestsiniz dediler. Biz de böylece boşu boşuna tam on sekiz gün çile çekmiş olduk. Aç açık oradan oraya sürüklendik. Hakarete uğradık. Damgalandık ve işimizden gücümüzden olduk. OLANLAR BİZE OLDU.

Hamdi TANSES Eşi ve Ailesiyle Ünye'de Köylerinde..

Hamdi TANSES Fotoğraf Arşivi

            Bu türküyü canlı olarak http://www.youtube.com/watch?v=s6o5Dov6YyQ  adresinden izlemeniz ve dinlemeniz mümkündür.

"SÜRMELİ NACİYE'M" TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ
Yöre : Ünye, Kaynak Kişi : Fethi Gençalioğlu - Hamdi Tanses
Derleyen : Hamdi TANSES

            Gönlünü sevda ateşine kaptırmış, yıllar boyu sevdiği uğruna yanıp tutuşmuş, iyi huylu, çevresinde sevilen, güzelliği herkesi büyüleyen bir güzeldir Sürmeli Naciye.

            Karadeniz'in en şirin kasabalarından Ünye'de doğar. Büyüyüp serpilir, genç kız olur. Yörenin delikanlılarından peşine düşmeyen kalmaz. Ama gönlüne bir türlü giremezler.

            Naciye'nin gönlünde Mazhar diye bir genç vardır. Karadeniz'in en iyi ata bineni, silâh kullananıdır Mazhar. Bu yiğit gözünü budaktan sakınmaz, herkese yardım eder, herkes tarafından sevilen biridir.

            Günün birinde içindeki arzular gerçekleşir Naciye'nin, ikisi bir gün göz göze gelirler. Yürekleri ılık bir nehir gibi gürlemeye başlar. Birbirlerine derinden derine sevdalanırlar, evlenmeye karar verirler. Sonunda düğün dernek kurulur. Davullar, zurnalar ve çeşitli etkinliklerle Naciye Mazhar'a gelin gider.

            Naciye'yi isteyip de alamayan Ünye'nin gençleri, Mazhar'ın yöreyi terk etmesini isterler. Eğer gözlerinin önünde olursa öldüreceklerini söylerler. Mazhar Bey onları önemsemez. O, nerde bayram nerde eğlence atının üstünde koşup durur. Sonunda daha yeni evli iken bir pusuda öldürülür. Naciye de Ünye'yi ondan sonra terk eder. Ankara'ya yerleşir, ölene kadar hiç evlenmez. Bu türkü de halkın ağzında dolaşır durur.

   Çivi çaktım söğüde... Sürmeli Naciye'm
   Masar gelmez öğüde
   Nasıl kurşun attılar... Sürmeli Naciye'm
   Masar gibi yiğide?

   BAĞLANTI :
   Ben yanarım yanarım... Sürmeli Naciye'm
   Masar Bey'e yanarım
   Her sofralar kurdukça... Sürmeli Naciye'm

   Masar geldi sanırım

   Ata biner eniştem... Sürmeli Naciye'm
   Zengileri gümüşten
   Eniştemin kokusu... Sürmeli Naciye'm
   Yedi türlü yemişten
   BAĞLANTI :

            SON SÖZ : İçerisinde Anadolu'nun muhtelif yörelerinden derlenmiş türkülerin yer aldığı bu kitapta 106 Halk Türküsü'nün öyküsü, notaları ve sözleri verilmiştir. Kitabevlerinde makul fiyatlarla bulabileceğiniz ve SAY Yayınları arasında basılmış ve özet olarak sunduğumuz bu kitap 480 sayfa olup, yazarın diğer eserleriyle birlikte http://www.saykitap.com/ web adresinden de online satışa sunulmuştur.