Türkü ve Öykü 09
Gönderen sahincokbilir - Ekim 13 2009 16:23:35
BURÇAK TARLASI
Sabahtan kalktım ki ezan sesi var
Ezan da sesi değil( yâr yâr ) burçak yası var
Bakın şu adamın kaç tarlası var
Bağlantı:
Aman da kızlar ne zormuş burçak yolması
Burçak tarlasında ( yâr yâr ) gelin olması
Eğdirme fesini ( yâr yâr ) çıkar da giderim
Evini başına ( yâr, yâr ) yıkar da giderim
Sabahtan kalktım da sütü pişirdim
Sütün de köpüğünü ( yâr yâr) yere taşırdım
Burçak tarlasında aklım şaşırdım.
Bağlantı:
Elimi salladım deydi dikene
İntizar eyledim ( yâr yâr ) burçak ekene
İlahi kaynana ömrün tükene
Bağlantı:
“ BURÇAK TARLASI “ TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ
Anadolu’nun her yöresinde olduğu gibi Niksar’ın da bir yığın efsanesi ve öyküsü vardır. Çoğu dilden dile dolaşarak, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Niksar türküleri bu zengin kültür ırmağının en belirginlerindendir.
Osmanlı döneminde Niksar, bir ilim, irfan yurdu ve bir sanat şehridir. Birçok bilim adamı, halk ozanı ve yiğit insan yetiştirmiştir. 1157 yılında yaptırılan Yağbasan Medresesi, daha sonra Anadolu’nun ilk eğitim fakültesi olmuştur.
Gelelim Burçak Tarlası Türküsünün öyküsüne.
Niksar’ın köylerinden birinde bir genç askere çağrılır. Kurası İstanbul’a çıkar. Burada askerlik görevini yaparken, hafta sonu izine çıkmaya başlar. Günün birinde bir izin esnasında, güzel ve çekici bir kızla göz göze gelir. Aralarında sıcak bir ilişki başlar. Karşılıklı bakışmalardan sonra, her hafta sonu izinde bu beraberlikleri daha da alevlenir. İki gencin yürekleri sıkıca bağlanır.
Bu genç kız İstanbul’un sevilen, sayılan tanınmış ailelerindendir. Yüzü ince peçeli, boyu selvi dal gibi, görenlerin aklını başından alan, iyi bir eğitim görmüş birisidir. Sevdiği asker ise; öyle yabana atılacak gibi birisi değildir. Güçlü kuvvetli, iri yarı, kara yağız bir delikanlıdır. Bu genç de köyünün en varlıklı ailelerindendir.
Niksarlı gencin artık askerliği sona ermektedir. Köyüne dönme zamanı gelir çatar. İstanbullu sevdiğine yüreği yanıktır. Kızı babasından ister. Bu evliliğe kızın ailesi karşı çıkar, istemezler. Kızlarına, “Sen bu kadar uzun bir dağ köyünde yaşayamazsın? Sonunda pişman olursun?” derler. Kız ailesini dinlemez. “ Ben her şeye razıyım” der. Sonunda ister istemez ailesini ikna eder. İki genç Samsun vapuruna atlayıp Samsun’da inerler. Kara yoluyla daha sonra Niksar’daki köye varırlar. Zengin İstanbul kızı köydeki tezekli eve girer girmez büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Artık iş işten geçmiştir. Ortada şeref ve haysiyet vardır. Sevdiği genç için bu zor hayata katlanacaktır.
Köy yerinde boş durmak olur mu? Elbette çalışacaksın. Gelin dediği tarlaya gitmeli, yemek pişirmeli ve kaynana ne derse yapmalıdır. Başka da çare yoktur, toprak çalışmadan vermez. Kaynanası ve görümcesiyle ilk tarlada çalışmaya başlamasında elleri ve ayakları kanlar içinde kalır. Sevdiği ve peşine takıldığı gençten de o eski yakınlığı bulamaz. Oğlan: “ Ya bu deveyi güdersin ya da bu elden gidersin” der. Gelin şaşırır kalır, babasının ve annesinin sözünü dinlemediği için çok pişman olur.
Hamdi TANSES